Böyle sansür görülmedi
Başbakan’ın “Batsın senin gazeteciliğin” diyerek hedef aldığı Milliyet, 59 yıllık usta gazeteci Hasan Pulur’un İmralı yazısını yayınlamadı.
BDP’lilerinin Apo’yu ziyaretinin ardından Türkiye, Milliyet gazetesinin “İmralı zabıtları” manşetiyle çalkalandı. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın habere tepkisi çok sert oldu ve “Batsın senin gazeteciliğin” dedi. Erdoğan’ın bu çıkışı, gazetede deprem etkisi yarattı. Milliyet’in Genel Yayın Yönetmeni Derya Sazak, gazetenin patronu Erdoğan Demirören’le görüştü ve ardından gazeteden ayrıldı. Sazak’ın istifa ettiği öne sürüldü ancak kriz tatlıya bağlandı. Bu defa da “sansür” baş gösterdi. Hasan Pulur’un yazısı yayımlanmazken, Hasan Cemal’in köşesi boş kaldı. Can Dündar’ın yazısı ise yumuşatıldı. Cemal ve Dündar’ın artık Milliyet’te yazı yazmak istemedikleri iddiası kulislere yansıdı. Milliyet’te 55 yıldır görev yapan Hasan Pulur ise sansür iddiasıyla ilgili ilk kez konuştu. t24 internet sitesinden Hazal Özvarış’a konuşan Pulur, “İmralıyla ilgili yazımı basmadılar. 80 yaşımda 3 kuruşluk arabamı aldılar; kovacaklarsa kovsunlar! Tehlikeli bir gidiş var” dedi.
İşte deneyimli gazeteci Hasan Pulur’un sansürü anlattığı o röportaj:
80 yaşındaki adamın altından arabası alınmaz, ayıp ettiler!..
– Geçtiğimiz pazartesi, Milliyet’te yazınızı göremedik. Neden?
– Geçen hafta, cumartesi günü Yayın Koordinatörü Tahir Özyurtseven telefon etti. “Yazınızda sakınca var” dedi. “Ne sakıncası var” diye sorunca, anladım ki patron, bu konuda yayın yaptırmak istemiyor; hükümetten İmralı zabıtları ile ilgili yazılmaması için eğilim almış. Benim yazım da “Barış, ama barışın da şartları vardır” içerikli bir yazıydı. Apo’nun (Öcalan) tavrını anlatıyordum. Adam, “Tayyip Erdoğan’ı ben çıkardım, ben indiririm” diyor; ben de hükümete “Bu adamı muhatap alıyorsunuz” dedim. Adam, Kandil’de Bakanlar Kurulu toplantısı yapacak neredeyse! “Bu yazıda sakıncalı bölüm yok. Tümüyle sakıncalı bulduğunuza göre, bunun çaresi yazıyı koymamak. Sözleşmeye göre, istediğiniz yazıyı koyar, istemediğinizi koymazsınız. Ben yazımı geri alamam, istersen sen koymazsın” dedim. Tahir, “Yedek yazın yok mu? Aile çok perişan, patron çok üzgün” dedi, ben de “Patron üzgünse, benim de kendi üzgünlüğüm var, ne yapalım” dedim. Yedek yazımı verdim, ama o da İmralı’ya ilgiliydi. Onu da koymadılar. Ertesi gün, Hasan Cemal’in yazısını da koymamışlar, Can’ınkini (Dündar) de taramışlar, sakıncalı bölümleri çıkarmışlar. Ama onlar beni ilgilendirmez. Çünkü içlerinden bazıları, Tayyip Erdoğan’ın ne olduğunu bilmeleri gerekirken bilmiyorlardı.
‘ZARAR EDİYORUZ’ DEDİLER
– Cemal’i mi kast ediyorsunuz?
– Evet, hükümetle başlangıçta birbirlerini tuttular, içli dışlılardı. Can için aynı şeyi söyleyemem.
– İfade özgürlüğü konuşulurken, Cemal’i AKP’yi desteklediği için kenara ayırmanız ne kadar doğru?
– Bakın, Hasan Cemal’in bir kitabı çıkmıştı. Hürriyet anket yapmıştı; “Benim için önemli olan bugün yazdığı kitap değil, 10 yıl sonra ne yazacağını merak ediyorum” demiştim. Ama bugün önemli olan bu değil. Patron, internet kanallarında çıktığına göre, “Yazma” diyormuş. Hasan Cemal şu an cezalıymış. Bu da onur kırıcı. Benim yazım yayımlanmadığında sustum, bekledim. Sonra (pazartesi günü) veto yiyen yazım (çarşamba günü) yayımlandı, fakat bu sefer de yedek yazım yayımlanmadı. Gidilen bu yol, daha önceden belli olmuştu. Yazarlara işe gidip gelsinler diye birer araba verilmişti. Benim de rahatsızlığım nedeniyle çok elverişli olmuştu. Ama tasarruf gerekçesiyle çekip aldılar.
– Ne zaman aldılar arabanızı?
– Sansürden önce. Gazetenin işleri iyi gitmiyormuş. Sözleşmede “Araba verilir” diye bir kural yok, tabii ki gerekiyorsa arabalarını alabilirler ama yaptıkları şık değil. Hasta, yürüyemeyen bir adamın arabası yoksa araba verilir, altından arabası alınmaz. Meral Tamer’in, Güneri Cıvaoğlu’nunkini de almışlar. Tuhaf olan, bana yazıyla “Gazetemiz zarar ediyor, arabalarınızı almak zorundayız” dedikleri pazartesi günü, Milliyet Yazı İşleri, Beyoğlu’nda gece kulübünde eğlence yaptı. Bu nasıl zararsa…
TEHLİKELİ BİR GİDİŞ VAR
– Yazınızın yayımlanmaması hakkında Sazak ile konuştunuz mu?
– Sazak’ı aramadım, o da beni aramadı. Ben 20 küsur sene Abdi İpekçi’nin yanında yazı işleri müdürlüğü yaptım. Bu gibi hallerde genel yayın müdürü, yazı sahibini arar ve “Anlaşalım” der, en azından konuşur. 15 gün Milliyet’in yakınındaki bir hastanede yattım, bana uğramadı.
– 1958 yılından itibaren gazetenin mutfağında katkı sunmaya başlamış biri olarak, bugün Milliyet’i elinize aldığınızda ne hissediyorsunuz?
– Hayat… Derya’nın döneminde kötü gazete çıkarmıyorlar. Ama onlara da söyledim, bir kere ipin ucunu kaçırdın mı, tutamazsınız. Bugün bana, yarın sana. Tehlikeli bir gidiş var.
– “İşin ucu Derya Sazak’a dokunabilir” mi diyorsunuz?
– Zaten bir kere istifa ettikten veya ihtilaf çıkardıktan sonra yayın yönetmeni öyle davranmamalı.
– Metin Münir kovulduğunda sıranın size geleceğini düşündünüz mü?
– Ben her sabah çıkış mektubumu bekleyerek giderim gazeteye. 40 senedir bu hiç şaşmadı. Her an, her şey olabilir.
ULUSALCILIĞIMA KARŞILAR
– Neden?
– Bu meslek böyle. 50 yılını dolduran, yürüyemeyen adamın altından üç kuruşluk arabayı alıyor. Yayın Koordinatörü, yazıyı koymamakta ısrarlı ve yazıyı koyarsa, patronun nasıl müşkül olacağına dair masallar anlatıyor bana. “Yukarıda ailece toplantı yapıyorlar, durum parlak değil, belki gazeteyi kapatırlar” diyor… Benim ulusalcı tarafım var ya, bunlar da ona karşılar. Ben bu sözlü anlaşmaya itimat ettim. Ben hâlâ yeni işe başlamış gibi yazımı yazıyorum; şoför ve araba bulmaya çalışacağım ve gazeteye gideceğim. Bu da onların ayıbı olsun.
– Sizce Münir’in tabiriyle “Başbakan’ın seveceği bir gazete” tanımlaması için Milliyet’te hangi yazarlara yol verilmesi gerekli?
– Halk TV’den aldık haberi, sırada Melih (Aşık) ile ben varmışız. Duyulsun diye söylüyorum; beni tedirgin edip arabamı alarak Milliyet’ten ayıramazsınız. Ama yazılarıma müdahale edemezsiniz. Kovacaksanız, kovun.
– Kabalık olarak algılamayacağınızı umarak sorsak; bir köşe yazarı ne zaman “emekli” olur? Yoksa “emekli olmaz” mı dersiniz?
– Faal bir gazetecinin emeklilik yaşı olabilir. Ama bir yazar, yazısını yazabiliyorsa, yazısı abuk sabuk değilse, okurlar da onu okuyorsa ki tık sayıları bellidir, neden emekli olsun? Bence bir yaş tatili yoktur.