Erdoğan’ın vazgeçilmezi: Tek parti dönemi
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan partisinin grup toplantısında muhalefeti eleştirdi. Kadına şiddet artıyormuş gibi gösteriliyor diyen Erdoğan, her konuşmasının vazgeçilmezi olan Tek Parti iktidarına da göndermeler yapmayı ihmal etmedi.
Başbakan Erdoğan’ın partisinin grup toplantısında öne çıkan mesajları şöyle:
Muhalefeti eleştirdi
-Şehitlerdin ruhunu incitecek, kemiklerini sızlatacak hiçbir adımı atmayacağız, hiçbir girişimin içinde yer almayacağız. CHP ve MHP, çözüm sürecini ısrarla, inatla, sorumsuzca ‘bir boyun eğme, taviz, geri adım atma’ gibi bir sürecin içindeler. MHP ve CHP’nin bu tavrı milli bir tavır değildir. sorumlu bir tavır değildir. Kanı ve gözyaşını durdurmaya yönelik bir tavır asla değildir.
-(MHP Genel Başkanı Bahçeli’ye)Teröre karşı 30 yıl milli duruş sergileyemediniz. Bugün de milli bir duruş sergileyemiyorsunuz. Eğer ortada bir ihanet varsa, o ihanet gençlere, annelere olan ihanettir. Bu terörün çözülmesini engelleyerek, millete yapılan bir ihanettir” dedi.-Şehitleri istismar edip, şehit yakınlarını istismar edip, bu ülkeye korkaklık, ürkeklik, bunun yanında fitne salmak milliyetçilik değildir ve olamaz.
-Kılıçdaroğlu, ‘Yalan söyleyenden Başbakan olmaz’ diyor. Doğru. Bunun için de Kemal Kılıçdaroğlu başbakan olamadı ve yalan söylemeye devam ettiği sürece de başbakan olamayacak.
-CHP ve MHP, terör örgütünün bu ülkede siyaseti şekillendirmesine, siyaset üzerinde etkili olmasına zemin hazırlamış, bunun fırsatını altın tepsi üzerinde terör örgütüne sunmuşlardır. Aynı şekilde medya kuruluşları terör örgütüne oksijen vermiştir.
-10 yıl boyunca olduğu gibi bugün de biz milletimizle birlikte yürüyoruz. CHP, MHP ve BDP ile değil, malum medyayla değil. Biz bu yolda bu süreçte milletimizle yürüyoruz. Onlar sabote etmeye çalışsın, onlar kırmaya, yıkmaya çalışsın. Biz kanı durdurmak için kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz.
-Bu süreçte en son sözü milletimizle birlikte, milletimiz adına biz söyleriz. Biz son sözü söyleyinceye kadar, biz son noktayı koyuncaya kadar ortada dolaşan her belge, her bilgi, dedikodudan, söylentiden, ham hayalden öteye geçmez.
-(İmralı tutanakları olduğu iddia edilen belgelerin basında yayınlanması) Şu anda dolaşan belgelerin, kimler tarafından nasıl sızdırıldığını, ne olduğunu, öyle zannediyorum ki kısa zaman içinde ortaya koyar, onu da açıklarız. Kimin ne söylediğine değil, bizim ne söylediğimize bakın. Kimin ne yaptığına değil, bizim ne yaptığımıza, ne yapacağıma bakın. Hiçbir yalana, hiçbir dedikoduya, söylentiye asla kulak asmayın. Sürecin hassasiyeti nedeniyle biz az konuşuyor, çok iş yapıyoruz.
Kadına yönelik şiddet artıyormuş gibi gösteriliyor
AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, kadına yönelik şiddet konusunun siyasi bir istismar aracı olarak kullanıldığını, şiddette bir artış varmış gibi lanse edildiğini söyledi.
Erdoğan, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla yarın Türk-Metal Sendikası’nca düzenlenecek 18. Kadın İşçiler Büyük Kurultayı’na, 7 Mart Perşembe günü de Hak-İş’in Küresel Kadın Emeği Buluşması Programı’na katılacağını, 8 Mart günü de Siirt’e gideceğini belirtti.
Kadına yönelik şiddeti, kadına kalkan eli her fırsatta şiddetle lanetlediklerini ifade eden Erdoğan, bunu insanlık dışı bulduklarını, bu şiddeti durdurmak için de her türlü tedbiri aldıklarını ve gerektikçe alacaklarını vurguladı.
Şiddetin her türlüsünün kötü olduğunu, ancak kadına, çocuğa yönelik şiddetin tahammülü mümkün olmayacak kadar kötü olduğunu kaydeden Erdoğan, ”Kalp taşıyan, vicdan taşıyan, insanlıktan zerre kadar nasibi olan birinin, kadına el kaldırabilmesi mümkün değildir. Kadına el kaldırmak, şiddet uygulamak, kadını hunharca katletmek, bazılarının töre adı altında ifade ettiği gibi, erkeklik değil kahramanlık değil o korkaklıktır, acziyettir, insafsızlıktır, vicdansızlıktır” dedi.
Hükümet olarak bu konunun üzerine kararlılıkla gittiklerini ve gideceklerini belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
”Kadına yönelik şiddet konusu, başta muhalefet olmak üzere kimi çevrelerce, siyasi bir istismar aracı olarak kullanılıyor. Şiddet, daha görünür bir hal aldığı için, daha fazla duyarlılık gösterildiği için, özellikle de bu konuda artık bilimsel araştırmalar, incelemeler yapılıp veriler derlendiği için, sanki şiddette bir artış varmış gibi lanse ediliyor. Geçmişte bu konuda hiçbir veri toplanmamış, hiçbir bilimsel istatistik tutulmamış. Şu anda biz bunun üzerine bilimsel olarak da gittiğimiz için, rakamlarla oynamak, bunları çarpıtmak suretiyle ‘şiddette artış var’ diye yalan söyleyenler de çıkıyor.
Tam tersine özellikle geçen yıl 8 Mart’ta çıkardığımız yasayla, şiddete karşı çok kapsamlı tedbirler aldık. Bunları da kararlılıkla uyguluyoruz. Etkili olduğunu da gördük. İnşallah yasalarla birlikte, toplumsal bilincin de artmasıyla, yüreğimizin kaldırmadığı tüm o şiddet sahnelerinden kurtulacak, kadının kadınca yani insanın insanca yaşadığı bir atmosferi hep birlikte inşa edeceğiz.”
Erdoğan, Türkiye ve dünya’daki tüm kadınlarının 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü de kutladı.
Yeşilay Haftası’nın de değişik etkinliklerle kutlandığını belirten Erdoğan, duyarlılığın, farkındalığın artması bakımından, bu haftayı son derece önemli bulduğunu dile getirdi. Erdoğan, tüm kötü alışkanlıklardan, gençliğin kurtarılmasının insani görevleri olduğunu, devletin de anayasal görevi olduğunu kaydetti.
Müslüm Gürses’in yakınlarına başsağlığı diledi
Erdoğan, hayatını kaybeden sanatçı Müslüm Gürses’e Allah’tan rahmet, yakınlarına ve sevenlerine baş sağlığı dileğinde bulundu.
Başbakan Erdoğan, geride önemli eserler bırakan Müslüm Gürses’in, sadece bir ses sanatçısı değil, gençliği derinden etkileyen, verdiği mesajlarla sevgiyi, dayanışmayı çoğaltan bir sanatçı olduğunu söyledi.
Gürses’in, sanatçılığının yanında bir itirazın, toplumsal muhalefetin, sivil itirazın da unutulmaz önderi olduğuna dikkati çeken Erdoğan, ”Duyguların insanıydı, duyguların temsilcisiydi ve o duyguların temsilcisi olması da o duyguları yaşayan insanların binlerce, on binlerce, yüz binlerce gencin arkasından yürümesinin zeminini hazırladı” dedi.
Erdoğan’ın vazgeçilmezi: Tek parti dönemi eleştirileri
”Bunların altını özellikle çiziyorum. Bizler de bunları hafıza kayıtlarına alalım. Merhum Aşık Veysel, yakınlarına, bir dönem sazıyla Sivas’a inemediğini, şehir merkezine giremediğini söylüyor. Polis ya da jandarmanın, elinden sazını hemen aldığını, kırdığını ya da ateşe atarak yaktığını ifade ediyor. Neden, çünkü dönemin tek parti dahiliye vekaleti tarafından saz, gerici bir müzik aleti olarak görülüyor. Valilikler eliyle, kolluk kuvvetleri eliyle görüldüğü yerde toplanması, yakılması, imha edilmesi isteniyor. Bu ülkede kimin ne olduğunu anlıyor musunuz- Bu CHP zihniyeti, böyle bir zihniyettir. Halk müziğinin radyolardan dahi yayınlanması yasaklanıyor. Dinlenmesi, icrası yasaklanıyor.
Sözüm ona sanatçılar…
Halk sanatçısı Aşık Veysel’in başına bunlar gelirken, Türkiye’nin en büyük değerlerinden, tarihteki en büyük sanatçılardan biri olan Itri de hafızalardan silinmek isteniyor. Daha 1970’li yıllarda, yani yaklaşık 40 yıl önce, Ankara’da, Devlet Konser Salonu’nda bir Itri konseri verilmesi planlanıyor ama daha plan aşamasındayken malum çevreler, bunların içinde bazı, sözüm ona sanatçılar da var, devreye giriyorlar, ‘senfoni orkestrasına mahsus salonda tek sesli alaturka müzik yapılamaz’ diye ayağı kalkıyorlar. Bunu engelliyorlar. Hata dönemin Kültür Bakanı bu niyetinden dolayı görevinden alınıyor. Bu anlamsız yasağı geçen yıl Haziran ayında biz kaldırdık. Devlet Konser Salonu’nda, büyük sanatçımız Itri, icra edildi.
Tek parti dönemi, her alanda tek tip insan yetiştirme gayesiyle topluma zulmederken, tek tip müzik üretme, tek tip müzik icrası ve dinlenmesi için de ağır bir baskı uyguladı. İnsanların siyasi tercihlerine, dini tercihlerine, maneviyatlarına, kılık kıyafetlerine müdahale edildiği kadar, duygularına, sözlerine, kelimelerine, o duygularını nasıl ifade edeceklerine bile müdahale edildi. İşte Müslüm Gürses, onunla birlikte sevgili Orhan Gencebay, sevgili Ferdi Tayfur, daha nicesi bu baskıya, bu tek tipçiliğe, bu zihniyete karşı itiraz olarak ortaya çıktılar. Halkın diliyle müzik yaptılar.
Yıllarca bu ülkede arabesk müzik tartışıldı hala da tartışılıyor. Onun müzik olmadığını, bize yakışmadığını… Bırakın. Onun da bu ülkede bir hedef kitlesi var. Neden karşısına dikiliyorsunuz- Farklılıklar bizim zenginliklerimiz. Neden rahatsız oluyorsunuz.”
Bu sanatçıların halkın içinden geldiklerini ve halkın hissiyatını aktardıklarını vurgulayan Erdoğan, ”Boyunları büküktü, kalpleri kırıktı. Sazlarından başka bir şeyleri yoktu ama sazları ve sözleriyle baskıya, zulme, toplum mühendisliğine çok güçlü şekilde isyan ettiler” dedi.
Erdoğan, 1970’lerde, 1980’lerde bu sanatçıların ağır baskılar da yaşadığını anımsatarak, merhum Cem Karaca’nın yıllarca gurbete mahkum olduğunu, Ahmet Kaya’nın gurbette hayata gözlerini yumduğunu ifade etti.
Erdoğan, geçmişte devletin bu anlayışı sonucunda gurbete çıkmak zorunda kalan Şivan Perver’in de benzeri bir otoriter anlayışı, tek tipçi zihniyet ve terör örgütünün baskıları sonucunda, doğduğu topraklara hasret içinde yaşadığını söyledi.
Başbakan Erdoğan, söz konusu sanatçıların, şarkıları elden ele, gönülden gönüle dolaşırken, kitlelere ulaşırken radyolarda, televizyonlarda kendilerine yer bulamadıklarını kaydetti.
”Ahmet Kaya’ya yapılanları unutmayın”
”Neler yaptılar- O köşelerinden yazı yazanlar, duayen geçinenler, çok satan gazetelerin köşe yazarları neler yaptılar- Salondan zor kaçırıldı Ahmet Kaya. Ama aynı Ahmet Kaya, beni Pınarhisar’a uğurlayanlardan biriydi. Çünkü o da duyguların insanıydı. Farklı dünya görüşlerinin insanı olabiliriz ama bunu da gerçekleştiren bir insan oldu. Belediye Başkanlığım döneminde de kendisi ile bu noktadaki münasebetlerimiz çok çok farklıydı. Seçkinler tarafından, kaymak tabaka tarafından, sözde aydınlar tarafından bu müzik ve bu sanatçılar horlandılar, aşağılandılar.
Bugün bile 21. yüzyılda o demode anlayışı sürdüren, halkın müziğini, tercihlerini, sevdiği müzisyenleri aşağılamaya, horlamaya devam edenler var. Bugün bile toplumu bir mühendis gibi şekillendirme, toplumun tercihlerini aşağılama, topluma dayatmalar yapma özlemi, arzusu, sevdası içinde olanlar var. Dinlersiniz, dinlemezsiniz. Beğenirsiniz, beğenmezsiniz. Ama halkın tercihine, halkın duygularını ifade etme biçimine saygı duymak, tahammül etmek zorundasınız.
Merhum Müslüm Gürses’in hayatı da eserleri de işte bu toplum mühendislerine, işte bu halkı aşağılayanlara verilmiş en güzel cevaptı. Belediye Başkanlığım döneminde, kendisiyle zaman zaman görüşmelerim olmuştu. Kendisinin nasıl o duyguların insanı olduğunu o zaman çok iyi anlamıştım.
İfadelerinde zaten bütün o yaptığı müzikte bunu görüyorsunuz. Sesinde de müziğinde de bunu hissediyorsunuz. Müslüm Gürses’i, eserleriyle olduğu kadar işte bu itirazlarıyla da hatırlayacak, arkadaşlarıyla, muasırları ile gerçekleştirdiği sessiz devrimi, her zaman hafızamızda diri tutacağız.” (Meclishaber)